Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

sıkı fıkı

  • 1 sıkı fıkı

    intim
    biriyle \sıkı fıkı olmak mit jdm intim werden

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > sıkı fıkı

  • 2 sıkı fıkı

    1.
    бли́зкий, те́сный (об отношениях и т. п.)

    sıkı fıkı arkadaş — бли́зкий друг

    sıkı fıkı dostluk kurmak — установи́ть / завяза́ть те́сную дру́жбу с кем

    onlar pek sıkı fıkı — они́ о́чень близки́

    2.
    бли́зко, довери́тельно

    sıkı fıkı konuşmak — инти́мно / довери́тельно разгова́ривать

    Türkçe-rusça sözlük > sıkı fıkı

  • 3 sıkı fıkı

    adj. close, cheek by jowl, intimate, chummy, hail fellow well met
    * * *
    chummy

    Turkish-English dictionary > sıkı fıkı

  • 4 sıkı fıkı

    intimate, thick (with sb), as thick as thieves

    İngilizce Sözlük Türkçe > sıkı fıkı

  • 5 sıkı fıkı dost

    n. buddy buddy

    Turkish-English dictionary > sıkı fıkı dost

  • 6 sıkı fıkı olmak

    v. hobnob

    Turkish-English dictionary > sıkı fıkı olmak

  • 7 sıkı fıkı olmak

    to be on intimate terms (with), to be thick with sb, to be as thick as thieves

    İngilizce Sözlük Türkçe > sıkı fıkı olmak

  • 8 sıkı

    1. adj eng; fest verschnürt; vollgestopft (Kissen); streng (Diät, Kontrolle); schwer (Zeiten); scharf (Wind); fig Person knickerig, kleinlich
    2. adv fest; ordentlich;
    sıkı basmak v/i sicher auftreten, sich durchsetzen;
    sıkı durmak fig fest bleiben, die Ohren steifhalten;
    sıkı fıkı vertraut, intim;
    sıkı sıkıya fest (verschlossen); nachdrücklich (ermahnen);
    -i sıkı tutmak fig fest im Auge behalten; fig festhalten;
    -i sıkıya almak bedrängen A; zusetzen D; fest in die Hand nehmen;
    sıkıya gelmek in Bedrängnis geraten;
    hiç sıkı gelemez er will es immer leicht haben;
    sıkıysa wenn er usw Mumm hat …

    Türkçe-Almanca sözlük > sıkı

  • 9 sıkı

    "1. tight; firm. 2. tightly. 3. close (weave). 4. closely (woven). 5. strict, strictly observed or enforced. 6. stingy. 7. wad (for a muzzle-loader). 8. strong, heavy (wind or blow with the fist). 9. numerous and pressing (jobs). 10. slang first-rate, great, very good. -ysa vulg. If you think you can do it,...!/If he thinks he can do it,...! - basmak to use one´s authority, insist on having one´s way. - çalışmak to work hard. - durmak to be brave or firm; to act bravely or firmly; to stand one´s ground. - esmek to blow a gale. - fıkı 1. intimate (friend). 2. on intimate terms, palsy-walsy. -ya gelmek to get in a predicament, get in a tight spot. -yı görünce when things get rough. -da kalmak to be in a jam, be in a tight spot. -ya koymak /ı/ to put great pressure on (someone). - sıkıya 1. very tightly. 2. well, in a thoroughgoing fashion. - tutmak /ı/ 1. to hold (something, someone) tightly. 2. to do (a job) with scrupulous care. -yı yemek to get a scolding."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > sıkı

  • 10 chummy

    sıkı fıkı

    English-Turkish new dictionary > chummy

  • 11 as thick as thieves

    siki fiki, çok samimi

    English to Turkish dictionary > as thick as thieves

  • 12 can ciğer

    1. حار [حارّ]
    Anlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten
    2. قلبي [قَلْبِيّ]
    Anlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten
    3. مخلص [مُخْلِص]
    Anlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten
    4. ودي [ودِّيّ]
    Anlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten

    Türkçe-Arapça Sözlük > can ciğer

  • 13 chummy

    adj. samimi, canciğer, sıkı fıkı (Argo)
    * * *
    sıkı fıkı

    English-Turkish dictionary > chummy

  • 14 eng

    eng [ɛŋ]
    I adj
    1) ( Straße) dar
    2) ( Kleidung) dar;
    \eng anliegend ( Kleid) dar gelmek;
    sich dat ein Kleid \enger machen giysisini darlaştırmak
    3) ( dicht) sıkışık; ( gedrängt) dirsek dirseğe
    4) ( eingeschränkt) kısıtlı; ( begrenzt) sınırlı;
    im \engeren Sinne dar anlamda;
    in die \engere Wahl kommen son adaylar arasına girmek
    5) ( Beziehung) sıkı fıkı; ( nah) yakın;
    \eng befreundet sein yakın dost olmak, sıkı fıkı olmak
    II adv;
    die Hose sitzt sehr \eng pantolon çok dar geliyor;
    sie sitzen \eng beieinander dirsek dirseğe oturuyorlar;
    sieh das doch nicht so \eng ( fam) bunu hoşgörüyle karşılaman gerekir

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > eng

  • 15 intim

    intim [ın'ti:m] adj
    1) ( sehr nahe und vertraut) sıkı fıkı, içli dışlı; ( innig) içten, samimi;
    ein \intimer Freund samimi bir arkadaş;
    mit jdm \intim werden biriyle sıkı fıkı olmak, biriyle samimileşmek
    2) ( sexuell)
    mit jdm \intim sein biriyle aşna fişne olmak, biriyle yatıp kalkmak, biriyle cinsel ilişkide bulunmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > intim

  • 16 close

    adj. yanaşık, kapalı; içli dışlı; ketum, sıkı fıkı (Argo), saklı, sık, mahrem; cimri, kıt; yakın, bitişik; sıkı, amansız, detaylı, bunaltıcı; son
    ————————
    adv. yakın, yakından, sıkışık durumda
    ————————
    n. bağlantılı; göğüs göğüse kavga; avlu (okul, kilise); geçit, son, sonuç, son söz, kadans
    ————————
    v. kapamak, kapatmak; yaklaşmak, anlaşmak, uzlaşmak; kesmek, örtmek; son vermek; kilitlemek, sürgülemek; bitirmek
    * * *
    1. yakın (adj.) 2. kapat (v.) 3. kapalı (n.)
    * * *
    I 1. [kləus] adverb
    1) (near in time, place etc: He stood close to his mother; Follow close behind.) yakında, yanında
    2) (tightly; neatly: a close-fitting dress.) sıkı sıkıya
    2. adjective
    1) (near in relationship: a close friend.) yakın, samimî
    2) (having a narrow difference between winner and loser: a close contest; The result was close.) başabaş, neredeyse berabere
    3) (thorough: a close examination of the facts; Keep a close watch on him.) dikkatli, tam
    4) (tight: a close fit.) sıkı, dar
    5) (without fresh air: a close atmosphere; The weather was close and thundery.) havasız, boğucu
    6) (mean: He's very close (with his money).) eli sıkı, cimri
    7) (secretive: They're keeping very close about the business.) ağzı sıkı
    - closeness
    - close call/shave
    - close-set
    - close-up
    - close at hand
    - close on
    - close to
    II 1. [kləuz] verb
    1) (to make or become shut, often by bringing together two parts so as to cover an opening: The baby closed his eyes; Close the door; The shops close on Sundays.) kapa(t)mak, kapa(n)mak
    2) (to finish; to come or bring to an end: The meeting closed with everyone in agreement.) bit(ir)mek
    3) (to complete or settle (a business deal).) anlaşmaya varmak
    2. noun
    (a stop, end or finish: the close of day; towards the close of the nineteenth century.) son, bitim
    - close up

    English-Turkish dictionary > close

  • 17 dick

    1. adj kalın; Person şişman; Bauch iri;
    5 cm dick 5 cm kalınlığında;
    es macht dick şişmanlatır;
    fig mit jemandem durch dick und dünn gehen b-le b-nin arasından su sızmamak;
    eine dicke Backe şiş(miş) bir yanak;
    fam sie sind dicke Freunde onlar çok iyi dost;
    dickes Lob ernten bol övgü toplamak
    2. adv sich dick anziehen sıkı giyinmek;
    fam dick mit jemandem befreundet sein b-le sıkı fıkı ahbap/dost olmak;
    fam ich habe es dick, alles allein zu machen her şeyi yalnız başıma yapmaktan bıktım

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > dick

  • 18 intimate

    adj. samimi, yakın, içli dışlı, sıkı fıkı, gizli, özel, kişisel, tam, ilişkisi olan, homojen
    ————————
    n. sırdaş, yakın arkadaş, samimi dost
    ————————
    v. ima etmek, üstü kapalı söylemek, çıtlatmak, bildirmek, açıklamak
    * * *
    1. kişisel 2. ima et (v.) 3. arkadaş (n.)
    * * *
    1. ['intimət] adjective
    1) (close and affectionate: intimate friends.) yakın, candan
    2) (private or personal: the intimate details of his correspondence.) kişisel, özel
    3) ((of knowledge of a subject) deep and thorough.) derin, mükemmel
    2. noun
    (a close friend.) can dostu, yakın arkadaş
    3. [-meit] verb
    (to give information or announce.) beyan/ifade etmek; açıklamak
    - intimacy
    - intimately

    English-Turkish dictionary > intimate

  • 19 rub shoulders with

    (to meet or mix with (other people).) sıkı fıkı olmak

    English-Turkish dictionary > rub shoulders with

  • 20 cheek by jowl

    başbaşa, içli dışlı, yan yana, sıkı fıkı
    * * *
    yanyana

    English-Turkish dictionary > cheek by jowl

См. также в других словарях:

  • sıkı fıkı — sf. 1) Birbiriyle çok samimi Bu arada birçok bakan, senatör ve milletvekiliyle de sıkı fıkı dostluk kurmuştu. H. Taner 2) zf. Çok samimi bir biçimde …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sıkı — sf. 1) Dar Sıkı bir kemer. 2) İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan Sıkı bir denk. 3) Zorlu, güçlü ve etkili En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir. B. Felek 4) Dikkatli, titiz… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sıkı fıkılık — is., ğı Sıkı fıkı olma durumu Devlet ileri gelenleriyle hoş geçinmek alışkanlığında olduğundan sıkı fıkılık politikası güdermiş. S. Birsel …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • içtikleri su ayrı gitmemek — sıkı fıkı dost, arkadaş olmak Gençliklerinde pek sıkı fıkı arkadaşmışlar, içtikleri su ayrı gitmezmiş. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • İLTİYAK — Sıkı fıkı dost olma, candan arkadaş olma …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • teklifsiz — sf. 1) Samimi, içli dışlı, sıkı fıkı Bunlardan başka bazı teklifsiz aile dostları da var. R. N. Güntekin 2) zf. Samimi, içli dışlı, sıkı fıkı bir biçimde Birleşik Sözler teklifsiz konuşma …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • canciğer — sf. Çok yakın, sıkı fıkı, pek içten (arkadaş) Aynı işi ortaklaşa yaparlardı, canciğer dosttular. O. Kemal Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller canciğer kuzu sarması canciğer olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dışarı — is. 1) Dış çevre, dış yer, hariç, içeri karşıtı Dışarıda yağmur yağıyor. S. F. Abasıyanık 2) Kişinin konutundan ayrı olan yer Dışarıda, çocuklar birdirbir oynamaya dalmışlardı. A. İlhan 3) Yurt dışı Dışarıyla iyi geçiniyorduk, Yunanlılarla az… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kulak kulağa — zf. Gizlice, başkası duymaksızın Kalemlere girip kâtiplerle kulak kulağa, sıkı fıkı konuşan, pullu mühürlü kâğıtlar alıp veren sinsi bir adam vardır. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • merhaba — is., Ar. merḥabā 1) Selam Sıkı fıkı dostluklarını değil, şöyle uzaktan bile merhabalarını istemiyorum. M. Yesari 2) ünl. (me rhaba:) Geniş ve mamur yere geldiniz, rahat ediniz, günaydın, hoş geldiniz anlamlarında bir esenleşme veya selamlaşma… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kenet gibi yapışmak — çok yakın dost olmak, sıkı fıkı olmak Bu mevsimde kızlar ikişer, üçer kişilik gruplara ayrılır ve birbirlerine kenet gibi yapışırlardı. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»