-
1 sıkı fıkı
-
2 sıkı fıkı
1.бли́зкий, те́сный (об отношениях и т. п.)sıkı fıkı arkadaş — бли́зкий друг
sıkı fıkı dostluk kurmak — установи́ть / завяза́ть те́сную дру́жбу с кем
2.onlar pek sıkı fıkı — они́ о́чень близки́
бли́зко, довери́тельноsıkı fıkı konuşmak — инти́мно / довери́тельно разгова́ривать
-
3 sıkı fıkı
adj. close, cheek by jowl, intimate, chummy, hail fellow well met* * *chummy -
4 sıkı fıkı
intimate, thick (with sb), as thick as thieves -
5 sıkı fıkı dost
n. buddy buddy -
6 sıkı fıkı olmak
v. hobnob -
7 sıkı fıkı olmak
to be on intimate terms (with), to be thick with sb, to be as thick as thieves -
8 sıkı
1. adj eng; fest verschnürt; vollgestopft (Kissen); streng (Diät, Kontrolle); schwer (Zeiten); scharf (Wind); fig Person knickerig, kleinlich2. adv fest; ordentlich;sıkı basmak v/i sicher auftreten, sich durchsetzen;sıkı durmak fig fest bleiben, die Ohren steifhalten;sıkı fıkı vertraut, intim;sıkı sıkıya fest (verschlossen); nachdrücklich (ermahnen);-i sıkıya almak bedrängen A; zusetzen D; fest in die Hand nehmen;sıkıya gelmek in Bedrängnis geraten;hiç sıkı gelemez er will es immer leicht haben;sıkıysa wenn er usw Mumm hat … -
9 sıkı
"1. tight; firm. 2. tightly. 3. close (weave). 4. closely (woven). 5. strict, strictly observed or enforced. 6. stingy. 7. wad (for a muzzle-loader). 8. strong, heavy (wind or blow with the fist). 9. numerous and pressing (jobs). 10. slang first-rate, great, very good. -ysa vulg. If you think you can do it,...!/If he thinks he can do it,...! - basmak to use one´s authority, insist on having one´s way. - çalışmak to work hard. - durmak to be brave or firm; to act bravely or firmly; to stand one´s ground. - esmek to blow a gale. - fıkı 1. intimate (friend). 2. on intimate terms, palsy-walsy. -ya gelmek to get in a predicament, get in a tight spot. -yı görünce when things get rough. -da kalmak to be in a jam, be in a tight spot. -ya koymak /ı/ to put great pressure on (someone). - sıkıya 1. very tightly. 2. well, in a thoroughgoing fashion. - tutmak /ı/ 1. to hold (something, someone) tightly. 2. to do (a job) with scrupulous care. -yı yemek to get a scolding." -
10 chummy
sıkı fıkı -
11 as thick as thieves
siki fiki, çok samimi -
12 can ciğer
1. حار [حارّ]Anlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten2. قلبي [قَلْبِيّ]Anlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten3. مخلص [مُخْلِص]Anlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten4. ودي [ودِّيّ]Anlamı: çok yakın, sıkı fıkı, pek içten -
13 chummy
adj. samimi, canciğer, sıkı fıkı (Argo)* * *sıkı fıkı -
14 eng
eng [ɛŋ]I adj1) ( Straße) dar2) ( Kleidung) dar;\eng anliegend ( Kleid) dar gelmek;im \engeren Sinne dar anlamda;in die \engere Wahl kommen son adaylar arasına girmek\eng befreundet sein yakın dost olmak, sıkı fıkı olmakII adv;die Hose sitzt sehr \eng pantolon çok dar geliyor;sie sitzen \eng beieinander dirsek dirseğe oturuyorlar;sieh das doch nicht so \eng ( fam) bunu hoşgörüyle karşılaman gerekir -
15 intim
ein \intimer Freund samimi bir arkadaş;mit jdm \intim werden biriyle sıkı fıkı olmak, biriyle samimileşmek2) ( sexuell)mit jdm \intim sein biriyle aşna fişne olmak, biriyle yatıp kalkmak, biriyle cinsel ilişkide bulunmak -
16 close
adj. yanaşık, kapalı; içli dışlı; ketum, sıkı fıkı (Argo), saklı, sık, mahrem; cimri, kıt; yakın, bitişik; sıkı, amansız, detaylı, bunaltıcı; son————————adv. yakın, yakından, sıkışık durumda————————n. bağlantılı; göğüs göğüse kavga; avlu (okul, kilise); geçit, son, sonuç, son söz, kadans————————v. kapamak, kapatmak; yaklaşmak, anlaşmak, uzlaşmak; kesmek, örtmek; son vermek; kilitlemek, sürgülemek; bitirmek* * *1. yakın (adj.) 2. kapat (v.) 3. kapalı (n.)* * *I 1. [kləus] adverb1) (near in time, place etc: He stood close to his mother; Follow close behind.) yakında, yanında2) (tightly; neatly: a close-fitting dress.) sıkı sıkıya2. adjective1) (near in relationship: a close friend.) yakın, samimî2) (having a narrow difference between winner and loser: a close contest; The result was close.) başabaş, neredeyse berabere3) (thorough: a close examination of the facts; Keep a close watch on him.) dikkatli, tam4) (tight: a close fit.) sıkı, dar5) (without fresh air: a close atmosphere; The weather was close and thundery.) havasız, boğucu6) (mean: He's very close (with his money).) eli sıkı, cimri7) (secretive: They're keeping very close about the business.) ağzı sıkı•- closely- closeness
- close call/shave
- close-set
- close-up
- close at hand
- close on
- close to II 1. [kləuz] verb1) (to make or become shut, often by bringing together two parts so as to cover an opening: The baby closed his eyes; Close the door; The shops close on Sundays.) kapa(t)mak, kapa(n)mak2) (to finish; to come or bring to an end: The meeting closed with everyone in agreement.) bit(ir)mek3) (to complete or settle (a business deal).) anlaşmaya varmak2. noun(a stop, end or finish: the close of day; towards the close of the nineteenth century.) son, bitim- close up -
17 dick
5 cm dick 5 cm kalınlığında;es macht dick şişmanlatır;fig mit jemandem durch dick und dünn gehen b-le b-nin arasından su sızmamak;eine dicke Backe şiş(miş) bir yanak;fam sie sind dicke Freunde onlar çok iyi dost;dickes Lob ernten bol övgü toplamak2. adv sich dick anziehen sıkı giyinmek;fam dick mit jemandem befreundet sein b-le sıkı fıkı ahbap/dost olmak;fam ich habe es dick, alles allein zu machen her şeyi yalnız başıma yapmaktan bıktım -
18 intimate
adj. samimi, yakın, içli dışlı, sıkı fıkı, gizli, özel, kişisel, tam, ilişkisi olan, homojen————————n. sırdaş, yakın arkadaş, samimi dost————————v. ima etmek, üstü kapalı söylemek, çıtlatmak, bildirmek, açıklamak* * *1. kişisel 2. ima et (v.) 3. arkadaş (n.)* * *1. ['intimət] adjective1) (close and affectionate: intimate friends.) yakın, candan2) (private or personal: the intimate details of his correspondence.) kişisel, özel3) ((of knowledge of a subject) deep and thorough.) derin, mükemmel2. noun(a close friend.) can dostu, yakın arkadaş3. [-meit] verb(to give information or announce.) beyan/ifade etmek; açıklamak- intimacy
- intimately -
19 rub shoulders with
(to meet or mix with (other people).) sıkı fıkı olmak -
20 cheek by jowl
başbaşa, içli dışlı, yan yana, sıkı fıkı* * *yanyana
- 1
- 2
См. также в других словарях:
sıkı fıkı — sf. 1) Birbiriyle çok samimi Bu arada birçok bakan, senatör ve milletvekiliyle de sıkı fıkı dostluk kurmuştu. H. Taner 2) zf. Çok samimi bir biçimde … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkı — sf. 1) Dar Sıkı bir kemer. 2) İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan Sıkı bir denk. 3) Zorlu, güçlü ve etkili En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir. B. Felek 4) Dikkatli, titiz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkı fıkılık — is., ğı Sıkı fıkı olma durumu Devlet ileri gelenleriyle hoş geçinmek alışkanlığında olduğundan sıkı fıkılık politikası güdermiş. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
içtikleri su ayrı gitmemek — sıkı fıkı dost, arkadaş olmak Gençliklerinde pek sıkı fıkı arkadaşmışlar, içtikleri su ayrı gitmezmiş. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
İLTİYAK — Sıkı fıkı dost olma, candan arkadaş olma … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
teklifsiz — sf. 1) Samimi, içli dışlı, sıkı fıkı Bunlardan başka bazı teklifsiz aile dostları da var. R. N. Güntekin 2) zf. Samimi, içli dışlı, sıkı fıkı bir biçimde Birleşik Sözler teklifsiz konuşma … Çağatay Osmanlı Sözlük
canciğer — sf. Çok yakın, sıkı fıkı, pek içten (arkadaş) Aynı işi ortaklaşa yaparlardı, canciğer dosttular. O. Kemal Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller canciğer kuzu sarması canciğer olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dışarı — is. 1) Dış çevre, dış yer, hariç, içeri karşıtı Dışarıda yağmur yağıyor. S. F. Abasıyanık 2) Kişinin konutundan ayrı olan yer Dışarıda, çocuklar birdirbir oynamaya dalmışlardı. A. İlhan 3) Yurt dışı Dışarıyla iyi geçiniyorduk, Yunanlılarla az… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kulak kulağa — zf. Gizlice, başkası duymaksızın Kalemlere girip kâtiplerle kulak kulağa, sıkı fıkı konuşan, pullu mühürlü kâğıtlar alıp veren sinsi bir adam vardır. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
merhaba — is., Ar. merḥabā 1) Selam Sıkı fıkı dostluklarını değil, şöyle uzaktan bile merhabalarını istemiyorum. M. Yesari 2) ünl. (me rhaba:) Geniş ve mamur yere geldiniz, rahat ediniz, günaydın, hoş geldiniz anlamlarında bir esenleşme veya selamlaşma… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kenet gibi yapışmak — çok yakın dost olmak, sıkı fıkı olmak Bu mevsimde kızlar ikişer, üçer kişilik gruplara ayrılır ve birbirlerine kenet gibi yapışırlardı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük